29 Aralık 2015 |
“SAVAŞ HALİ”Nİ ANDIRAN ASKERİ YIĞINAKLAR”
“Biz emek ve meslek örgütleri olarak, sadece üyelerimize değil, halkımıza karşı da duyduğumuz sorumluluk ve vicdanlarımız gereği, bugün burada bir kez daha ülkemizin yüz yüze kaldığı bu trajediyi dile getirmek, sizin aracılığınızla kamuoyuyla paylaşmak istiyoruz. Doğu ve Güneydoğu’da uygulanan sokağa çıkma yasakları, “savaş hali”ni andıran askeri yığınaklar, okulların, hastanelerin ve devlet dairelerinin karargâhlara dönüştürülerek çatışmaların bütün bölgeye yayılmasıyla birlikte ilçeler, şehirler abluka altına alınıp boşaltılmakta, yüzlerce insan evlerinden alınarak kapalı spor salonlarına hapsedilmekte, çocuklar ve kadınlar hedef alınarak katledilmektedirler.
“BÖLGEDE BELEDİYE EŞ BAŞKANLARININ TUTUKLANMASI…”
İnsan cesetleri günlerce sokaklarda bırakılmakta, almaya çalışan yakınlarına ateş açılmaktadır. Devlet, yaklaşık 3 bin 800 öğretmeni savaş boyutundaki operasyon öncesi hizmet içi eğitim adı altında ilçelerden çıkarırken 40 bin öğrenciyi kaderlerine terk etmekle ve sağlık emekçilerini hastanelere hapsetmekle çok tehlikeli bir mesaj vermiştir. Eğitim ve sağlık başta olmak üzere tüm kamu hizmetleri savaş düzenine göre yeniden dizayn edilmektedir.
Bölgede belediye eş başkanlarının tutuklanması, eğitim ve sağlık emekçilerinin can güvenliklerinin ortadan kaldırılarak kamu hizmeti yapamayacakları hale getirilmeleri, sokaklara topların, tankların yerleştirilmesi, iktidarın iddia ettiği gibi sorunun sadece “hendek” olmadığını; asıl niyetlerinin Güneydoğu’dan Ortadoğu’ya uzanan büyük bir bölgeyi savaş alanı haline getirmek olduğunu göstermektedir. Dünün “Beyaz Toros”larının yerini bugün “Siyah-Beyaz Ranger”lar almıştır.
“ARTIK MİTİNG YAPMANIN, SOKAĞA ÇIKMANIN, HATTA PENCEREDEN DIŞARIYA BAKMANIN”
Tüm illerde yaygın gözaltı ve tutuklama operasyonlarıyla da AKP’nin savaş politikalarına karşı çıkan, mezhepçi/baskıcı/otoriter rejimlerini tesis etme doğrultusunda “pürüz” olarak görülen emek ve demokrasi güçleri sindirilmeye çalışılmaktadırlar. Artık miting yapmanın, sokağa çıkmanın, hatta pencereden dışarıya bakmanın dahi ölümü göze almakla eşdeğer olduğu bir Türkiye’de yaşamaktayız!
Hatta bırakın muhalif olmayı, akıl tutulması yaşadığımız bu süreçte, Temmuz’dan Kasım’a kadar 44 çocuğun öldürüldüğü, 52 çocuğun da yaralandığı medyada yer almaktadır. Bu bir “abartı” sayılmasın! Türkiye’nin doğusunda il il, ilçe ilçe, mahalle mahalle, sokak sokak bu gerçeklik yaşanırken, Türkiye’nin batısında da muhalif olmak, bir gece yarısı yargısız infazlarda katledilmeniz anlamına gelmektedir. Yaşam güvencenizin ortadan kaldırılması için artık karakollara götürülmeniz de gerekmiyor.
İstanbul metropolünde son tarihlerde de Dilek Doğan, Yeliz Erbay ve Şirin Öker sabah baskınlarında sorgusuz sualsiz katledildiler. Türkiye’nin batısında, metropol bir ilinde yaşanılan infazlara gözü kulağı kapatılan bir toplumun, doğuda yaşanılan insanlık dramına karşı kayıtsız kalması nasıl açıklanabilir? Egemenlerin bizlere yaşattıkları bu dram ülkemizle sınırlı da değildir. Sadece bölgemiz değil tüm dünya halkları barbarlık tehdidi altındadır. Emperyalist çıkarlar doğrultusunda etnik-mezhepsel temelde bölünen ve birbirine düşürülen, yerlerinden yurtlarından edilen, yoksullaştırılan halkların oluşturduğu Ortadoğu coğrafyasında yaşananlar bugün artık tüm dünyayı etkiler hale gelmiştir. Hükümetlerin, IŞİD ve benzeri cihatçı örgütleri besleyen politikalarının bedelini tüm insanlık ödemektedir. Ege denizinde can veren Aylan bebeklerden, Lübnan’da, Nijerya’da, Kobane’de, Reyhanlı’da, Suruç’ta, Şengal’de, Lazkiye’de, Ankara’da, Paris’te katledilen yüzlerce insanın vebali bu insanlıktan çıkmış vahşi politikaları uygulayan egemenlerin üzerindedir.”